Yerel gıda ağlarına inanmamak barışa inanmamaktır

Bir arkadaşım (Ufuk) geçenlerde şu ifadeleri içeren bir paylaşım yaptı:

"Savaşla yatıp savaşla kalktığımız şu günlerde, savaşın sadece mermi ve bombayla yapılmadığını (...) insanları "öldürme"nin çok farklı ve sinsi yolları olabildiğini hatırlatmak isterim.(...) Bunu anlamak, bütün "yok etme" yöntemlerini birbirine denk kılmaz; fakat birçok durumda barış dediğimiz şeyin acımasız bir savaşı maskeleyebildiğini gösterir. (...)"

Mevcut politik ve sosyoekonomik sistemlerimizle doğaya ve toplumsal bağlarımıza öyle çok zarar verdik ki, gezegenimizdeki yaşamı iyice kırılgan hale getirdik. İçinden geçtiğimiz pandemi krizi, giderek daha çarpıcı şekilde yüzleştiğimiz iklim krizi ve bunların hem sonucu hem de sebebi olan politik krizler, dünya genelinde ekonomik dengeleri de alt üst ediyor. Şu an Ukrayna topraklarında yaşanan küresel savaşta olduğu gibi, savaşlar ve zorunlu göçler herkesi, ama en çok da yoksulları vuruyor. 

Her tür kriz, yerel güvencelerden yoksun ve endüstriyel girdilere mecbur bırakılmış gıda sistemlerine de anında yansıyor. SÜYADER/Dört Mevsim/TADYA olarak geçen yıl başlattığımız bir projenin adını bu sebeplerle "Krizler Döneminde Dayanıklı Gıda Sistemleri Oluşturmak" koyduk.

Uzun uzun gerekçelendirmek mümkün, ama kısaca söylemek istiyorum: Kitlesel gıda sistemleri savaş, insan ölçekli gıda sistemleri barış demektir. Doğa dostu tarıma, agroekolojiye, yerel gıda ağlarına inanmamak, barışa inanmamaktır.

Bizler yerel topluluklar halinde örgütlenip üreticilerle dayanışma göstermezsek büyük sermaye sahipleri servetlerini ve güçlerini daha da artıracaklar. Devletlerin tarım politikalarını neoliberal hedefleriyle hizalamak için karar mercilerine en uygun kişileri getirmekte de zorluk çekmeyecekler.

Doğaya ve insana saygılı üreticileri tanıyarak, gıdalarımızı mümkün olduğunca onlardan temin ederek bu uğursuz döngünün dışına adım atıyoruz. Gıda toplulukları, katılımcı onay sistemleri, aracısız alışveriş, topluluk destekli tarım, üretici pazarları... Bu alanları büyütmeye ihtiyacımız var.

DBB ağı yüzlerce insanın gönüllü katkılarıyla yıllardır bu yolda çaba gösteriyor. Ancak DBB üreticilerimizin hangisiyle konuşsam alışverişlerin çok düşük düzeylerde olduğunu üzülerek duyuyorum. Belki katılımcıların görece adil ve temiz gıdaya erişim imkânları eskiye göre artmıştır. Ama yine de iğneyi kendimize batıralım; muhtemelen birçoğumuz, anlaşılır sebeplerden de olsa, alışverişlerimizde kolayı tercih etmeye devam ediyoruz. Oysa doğaya, insan emeğine ve sağlığına saygılı üreticiler açısından bu işin temel bir matematiği var: Ekonomik güvence bulamazlarsa işlerini sürdüremezler. Hepimizin gıda güvencesinin, nihayetinde de dünya barışının anahtarı olan yerel gıda ağları da güçlenemez.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dil, zihin ve felsefe dersleri

ENDÜSTRİYEL ŞİRKET TARIMI ÖLDÜRÜR - Kapitalist tarım ve Covid-19: Ölümcül bir birleşim

Köylülük ve Agroekoloji